Türkiye’de tıp tarihi, Anadolu ve çevresindeki toplumların sağlık ve hastalıkla ilgili deneyimlerini, bilgilerini ve uygulamalarını inceleyen bir bilim dalıdır. Türkiye’de tıp tarihi, çok çeşitli kültürlerin, medeniyetlerin ve dinlerin etkisi altında gelişmiş ve zengin bir miras bırakmıştır. Bu makalede, Türkiye’de tıp tarihinin ana dönemleri, önemli kişileri, eserleri ve kurumları hakkında genel bir bakış sunulacaktır.
Antik Çağ
Antik Çağ’da Anadolu, Mezopotamya, Mısır ve Yunanistan gibi uygarlıkların merkezi konumundaydı. Bu uygarlıklar, tıp biliminin temellerini oluşturan çeşitli bilgiler ve uygulamalar ürettiler. Anadolu’da tıp tarihinin en eski izleri, Neolitik Çağ’a kadar uzanmaktadır. Örneğin, Çatalhöyük’te yapılan kazılarda, insan kafataslarında trepanasyon (kafatasının delinmesi) işaretleri bulunmuştur. Bu, cerrahi müdahalenin çok eski bir tarihe dayandığını göstermektedir.
Anadolu’da tıp tarihinin en önemli dönemlerinden biri, Hititler’in hüküm sürdüğü dönemdir. Hititler, Mezopotamya ve Mısır’dan aldıkları tıbbi bilgileri kendi kültürleriyle harmanlayarak, kendi tıp sistemlerini oluşturdular. Hititler, hastalıkların hem doğal hem de doğaüstü nedenlerini kabul ediyorlardı. Bu nedenle, tedavilerde hem ilaç hem de büyü kullanıyorlardı. Hititler’in tıbbi metinleri, çivi yazısıyla yazılmış tabletlerde bulunmuştur. Bu tabletlerde, hastalıkların tanımları, belirtileri, nedenleri ve tedavileri yer almaktadır. Ayrıca, Hititler’in hekimlik mesleğine saygı duydukları ve hekimlerin çeşitli sınıflara ayrıldığı bilinmektedir.
Hititler’den sonra Anadolu, Frigler, Lidyalılar, Persler, Makedonlar, Romalılar ve Bizanslılar gibi farklı uygarlıkların egemenliği altına girdi. Bu uygarlıklar, Anadolu’da tıbbi bilgi ve uygulamaların gelişmesine katkıda bulundular. Özellikle, Yunan ve Roma tıbbı, Anadolu’da önemli bir rol oynadı. Yunan ve Roma tıbbı, gözlem, deneyim ve akıl yürütme gibi bilimsel yöntemlere dayanıyordu. Yunan ve Roma tıbbının en ünlü temsilcileri, Anadolu’da doğmuş veya yaşamış olan Hipokrat, Galen, Dioscorides, Soranus ve Oribasius gibi hekimlerdir. Bu hekimler, tıbbın çeşitli dallarında önemli eserler yazmış ve tıp eğitimi vermişlerdir. Ayrıca, Yunan ve Roma tıbbı, Anadolu’da çeşitli tıbbi kurumların kurulmasına da yol açmıştır. Bunların en önemlileri, hastalıkların tedavi edildiği hastaneler (nosokomeia) ve sağlığın korunduğu kaplıcalar (thermae) ve sağlık merkezleri (asklepion) dir.
Orta Çağ
Orta Çağ’da Anadolu, İslam uygarlığının ve Türklerin etkisi altına girdi. İslam uygarlığı, Yunan, Roma, Hint, Çin ve İran gibi farklı kaynaklardan aldığı tıbbi bilgileri, kendi kültürü ve inancıyla birleştirerek, yeni bir tıp anlayışı geliştirdi. İslam tıbbı, hem teorik hem de pratik yönleriyle ilerledi. İslam tıbbının en önemli temsilcileri, Razi, İbn-i Sina, İbn-i Nefis, El-Zahrawi, El-Biruni ve El-Razi gibi hekimlerdir. Bu hekimler, tıbbın çeşitli dallarında orijinal eserler yazmış ve tıp eğitimi vermişlerdir. Ayrıca, İslam tıbbı, Anadolu’da çeşitli tıbbi kurumların kurulmasına da yol açmıştır. Bunların en önemlileri, hastalıkların tedavi edildiği ve tıp eğitiminin verildiği hastaneler (bimaristan) ve sağlığın korunduğu kaplıcalar (hamam) ve sağlık merkezleri (darüşşifa) dir.
Türkler, Anadolu’ya 11. yüzyıldan itibaren gelmeye başladılar. Türkler, hem İslam hem de Türk kültürünün tıbbi mirasını Anadolu’ya taşıdılar. Türkler, tıp bilimine önem verdiler ve tıbbi faaliyetleri desteklediler. Türkler, Anadolu’da tıbbi eserler yazdılar, tıp eğitimi verdiler ve tıbbi kurumlar kurdular. Türk tıbbının en önemli temsilcileri, Akşemseddin, Sabuncuoğlu Şerafeddin, Hacı Paşa, Gevrekzade Hasan Efendi ve Gazi Paşa gibi hekimlerdir. Bu hekimler, tıbbın çeşitli dallarında orijinal eserler yazmış ve tıp eğitimi vermişlerdir. Ayrıca, Türkler, Anadolu’da çeşitli tıbbi kurumların kurulmasına da yol açmıştır. Bunların en önemlileri, hastalıkların tedavi edildiği ve tıp eğitiminin verildiği hastaneler (darüşşifa) ve sağlığın korunduğu kaplıcalar (hamam) ve sağlık merkezleri (darüssefa) dir.
Yeni Çağ
Yeni Çağ’da Anadolu, Osmanlı İmparatorluğu’nun bir parçası haline geldi. Osmanlı İmparatorluğu, İslam ve Türk tıbbının devamı olan bir tıp geleneği oluşturdu. Osmanlı tıbbı, hem geleneksel hem de modern yöntemlerle hastalıkları tanımladı ve tedavi etti. Osmanlı tıbbının önde gelen isimleri, Ali Paşa, Şerafeddin Sabuncuoğlu, Merkez Efendi, Hekimoğlu Ali Paşa, Mustafa Behçet Efendi ve Cerrahpaşa gibi hekimlerdi. Bu hekimler, tıbbın farklı alanlarında orijinal çalışmalar yaptılar ve tıp eğitimi verdiler. Ayrıca, Osmanlı tıbbı, Anadolu’da hastane, hamam ve darüşşifa gibi tıbbi kurumların kurulmasını sağladı.
Cumhuriyet Dönemi
Cumhuriyet Dönemi’nde Anadolu, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir parçası oldu. Türkiye Cumhuriyeti, hem Osmanlı hem de Türk tıbbının devamı niteliğinde bir tıp anlayışı geliştirdi. Cumhuriyet tıbbı, hem geleneksel hem de modern yöntemleri bir arada kullandı. Cumhuriyet tıbbının en önemli temsilcileri, Behçet Hulusi, Nusret Fişek, Refik Saydam, Mazhar Osman, İhsan Şükrü Aksel ve Turan Yazgan gibi hekimlerdir. Bu hekimler, tıbbın çeşitli dallarında orijinal eserler yazmış ve tıp eğitimi vermişlerdir. Ayrıca, Cumhuriyet tıbbı, Anadolu’da çeşitli tıbbi kurumların kurulmasına da yol açmıştır. Bunların en önemlileri, hastalıkların tedavi edildiği ve tıp eğitiminin verildiği hastaneler (sağlık ocakları, sağlık merkezleri, üniversite hastaneleri) ve sağlığın korunduğu kurumlar (hıfzıssıhha enstitüleri, sağlık bakanlığı, sosyal güvenlik kurumu) dir.
Cumhuriyet Dönemi’nde Anadolu’da tıp tarihi, hem yerli hem de yabancı kaynaklardan yararlanarak araştırılmış ve yazılmıştır. Tıp tarihi alanında önemli çalışmalar yapan isimler arasında, Süheyl Ünver, Aykut Kazancıgil, Nil Sarı, Ekmeleddin İhsanoğlu, Feza Günergun, Ayşegül Demirhan Erdemir ve Ahmet Acıduman gibi akademisyenler sayılabilir. Bu akademisyenler, tıp tarihinin çeşitli yönlerini aydınlatan makaleler, kitaplar, tezler ve kongre bildirileri yayınlamışlardır. Ayrıca, tıp tarihi alanında çeşitli kurumlar, dernekler, müzeler ve kütüphaneler de kurulmuştur. Bunların en önemlileri, Türk Tarih Kurumu, Türk Tıp Tarihi Kurumu, Türk Tıp Tarihi Müzesi, Süleymaniye Tıp Tarihi Kütüphanesi ve İstanbul Üniversitesi Tıp Tarihi Enstitüsü’dür.
İlginç gerçek
Türkiye’de tıp tarihinin en ilginç kişiliklerinden biri, 16. yüzyılda yaşamış olan Merkez Efendi’dir. Merkez Efendi, hem hekim hem de mutasavvıf bir şeyh olarak tanınmaktadır. Tıp eğitimini İstanbul’da tamamladıktan sonra, Edirne’de Sultan Süleyman’ın hekimi olarak görev yapmıştır. Daha sonra, İstanbul’a dönerek, Fatih Camii’nin yanındaki medreseye yerleşmiştir. Burada hem tıp hem de tasavvuf dersleri vermiştir. Merkez Efendi, tıbbi kitaplar yanında halk sağlığı ve genel sağlık eğitimi konularında da eserler yazmıştır. Ayrıca, halk arasında yaygın olarak kullanılan ve şifa kaynağı olarak bilinen mesir macununun mucidi olarak kabul edilmektedir. Mesir macunu, 41 çeşit baharat ve şekerden oluşan bir karışımdır. Merkez Efendi, bu macunu ilk olarak, Kanuni Sultan Süleyman’ın eşi Hürrem Sultan’ın hastalığına şifa bulmak için hazırlamıştır. Daha sonra, bu macunun halka dağıtılması bir gelenek haline gelmiştir. Bugün bile, her yıl Mart ayında, Manisa’da Merkez Efendi’nin anısına mesir macunu festivali düzenlenmektedir.